Kemikler Şehri
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.


İyiler ve kötüler büyük bir yarış içerisindeler....Hadi ne duruyorsun bu yarışa sende katıl....Gölge avcılarının okulunda doyasıya eğlen...Sende bu oyuna katıl yepyeni arkadaşlıklar ve harika bir eğlenceye katıl....Hepimize iyi eğlenceler....
 
AnasayfaLatest imagesAramaKayıt OlGiriş yap

 

 Huzur

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
eva dawn hailword




Kadın Mesaj Sayısı : 1
Kayıt tarihi : 04/08/10

Huzur Empty
MesajKonu: Huzur   Huzur I_icon_minitimePerş. Ağus. 05, 2010 1:49 pm

Huzur… Herkes gibi tek istediği huzurdu. Aynaya her bakışında mutlu, çekici fakat gergin bir adam görüyordu. Gelecekle ilgili hiçbir fikri ya da hiçbir planı yoktu. Sadece karanlık odasında oturup bir gün huzurlu olacağının hayalini kuruyordu.



Altı yaşındayken anne ve babasının ölümlerini izlemişti. Saçı sakalı birbirine karışmış, dev gibi bir adam, nedensizce onları öldürmüştü. Adam, annesinin yüzünü bir baltayla kesmişti. Balta kadının kafatasına saplandığı için adam yerde cansız yatan bedeni sarsarak ancak çıkarmıştı. Kadının kafasında kocaman ve derin bir oyuk vardı. Bunları sadece altı yaşındaki bir çocuk görüyordu. Şok içinde izliyor ve çığlık bile atamıyordu. Jackson o adamın elinden kaçmayı başarmıştı. Ama hiçbir şey asla eskisi gibi olmayacaktı. Daha altı yaşındayken bile görebiliyordu bunu.



Dışarı çıkıp bir bar gitti. Fazla içmezdi. Ama o barın havasını seviyordu. Yanına uzun boylu, yakışıklı biri oturdu. Birbirlerini tanımıyorlardı. Ama Jack onda garip bir şeyler hissediyordu. Adamın saati sürekli sinyaller veriyordu. Her sinyalde adam gerginleşiyordu. Barmenden bir bira istedi. Jack ona birasını uzattı ve “Jackson…” diye kendini tanıttı. Adamın adı Steven’dı.



Korku üzerine konuşmaya başladılar. Steven korkak olmadığı söylüyordu. Ama Jack buna inanmıyordu. Yangında abisinin ölümünü izleyen biri az da olsa bundan korkardı. Ama Steven aksini iddia ediyordu. Jack ona bir teklifte bulundu. Üniversite tezleri için bir proje hazırlayacaklardı. İnsanların korkularının nedenlerini ve şiddeti üzerine gönüllülerle röportaj yapacaklardı. Steven bunu kabul etti. Açıkçası bu proje ilgisini çekmemişti. Ama yine de kabul etti.



İlk gün röportaj için bir genç kız geldi ve hikayesini anlatmaya başladı: “Küçük bir çocukken bile ailem her zaman kavga ederdi. Her lanet gün onların kavgalarını dinlerdim. Babam her gece eve sargoş gelirdi ve annem buna dayanamıyordu. Bir gün konuşmamaya başladım. Kim ne sorarsa sorsun ya da ne söylerse söylesin hiçbir cevap vermiyordu. Nedeni konuşamamam değildi, konuşmak istemememdi. Annem beni tedavi ettirmek istedi ama babam bu durumu umursamıyordu bile. Bir yıl boyunca kimseyle konuşmadım. Sonra aniden konuşuverdim. İstemeden. Nasıl olduğunu bilmiyorum. Ama oldu işte ve… Biraz araverebilir miyiz?” diye güçlükle anlatabildi hikayeyi.



Bu hikaye Jack’in gerçekten hoşuna gitti. İşte bu gerçek korkuydu. Diğer gönüllüler gibi ‘rutubetten hoşlanmam, yılanlardan korkarım’ gibi saçma şeyler de anlatmamıştı. Aradığı kişilerden biri bu kızdı. Diğeri de yanı başında duruyordu. Ödeve yardım etmek için orada olan Beth.



Beth kendi hikayesini en önce anlatmıştı. Tanıştıkları ilk gün. Jack, ona nasıl bu kadar güvenebildiğine hayret etti. Çünkü Jack için bunlar sadece birer hikaye değil, başlı başına terapiydi. Hatta bir terapiden bile daha etkiliydi.



Beth hikayesini şöyle anlattı: “Küçükken annem bir süpermarkette çalışıyordu. Babamsa evin otuz metre uzağındaki bir et paketleme fabrikasında çalışıyordu. Orada hayvanları kesiyor ve marketlere gönderiyorlardı. Babam her gece eve geç geliyordu ve hep yorgun oluyordu. Ondan hep korkardım. Odama gelirken ayakkabılarının çıkardığı sesi yorganın altında dinliyordum. İğrenç kokuyordu. Et kokusu… İş yerinden eve kadar bu kokuyu yayıyordu. Bu koku etten tiksinmemi sağladı. Hala bir et parçasına zorlukla bakabiliyorum. Yemeği düşünemiyorum bile.”Jack duyduğu her cümleden zevk alıyordu. Nedeni, diğer insanların da korkularının olduğu görmek değildi. Nedeni, ona haz veren asıl şeydi.



Steven ve Beth gittikten sonra eve röportaj yaptıkları ilk kızı çağırdı. Telefonda, ona sormak istediği birkaç soru daha olduğunu söyledi. Kız inanıp hemen geldi. Jack onu kapıda görünce içeri aldı ve başına bir silahla vurdu. Kızın baygın vücudunu salona taşıdı ve ağzını sıkıca bağladı. Herhangi bir ses çıkarması mümkün değildi. Kendine geldiğinde Jack elinde bir silahla bekliyordu. “Hey, konuşabiliyor musun?” diye sordu. Kız ağlamaya başladı. “Bana adını söyleyebilir misin?” diye sordu Jack. Kız başını iki yana salladı. Bu cevap, Jack’ın istediği cevaptı. “Güzel!” deyip kulaklarına ateş etti. Artık kız kendi sesini bile duyamayacaktı.



Jack onu arabayla tenha bir yere götürdü. Duymayacağını bile bile “Bir de söyle düşün. Korkunla yüzleştin. Ama korkun seni alt etti.” dedi ve arabasına atlayıp eve gitti. Yolda Beth’e telefon edip eve çağırdı. Bir şey göstermek istediğini söyledi. Beth geldiğinde onu bayıltıp bir odaya kapattı.

Oda Beth için hazırlanmıştı. Pencereler tahta bir tabakayla kaplıydı ve bir dürü sinek vardı. Odanın ortasında bir şişe su ve tabii ki büyük bir parça çiğ et vardı. Jack kameradan kızın geçirdiği krizi izliyordu ve büyük bir zevk alıyordu.



Altı gün sonra aniden Steven geldi. Beth görüp görmediği sordu. Jack onu da bayılttı ve bir sandalyeye bağladı. Steven uzun süre baygın kalmıştı. Jack artık beklemek istemiyordu. Bu yüzden Steven’ı ayılttı. “Uyan! Göstermek istediğim bir şey var.” dedi. Steven şaşkınlıkla önündeki ekrana bakmaya başladı. Beth oradaydı. Yarı baygın bir şekilde yatıyordu. Odanın ortasındaki eti görünce Jack’ın planını anlamıştı. “Bet!” diye bağırdı. Evin içinde olduğundan emindi. Jack Steven’in boğazı yoruluncaya kadar bağırmasını izledi. Susunca cd’yi oynatmaya başladı.



Birinci gün Beth tahtaları söküp yardım çağırmaya çalışmıştı. Bol bol su içmiş ve açlığını bastırmıştı. İkinci gün bütün gücüyle bağırmış ve Jack’e küfretmişti. Ama asla eti yememişti. Üçüncü gün de aynı şekilde geçmişti. İki gün sonra Beth açlıktan halsiz düşmüştü. Eti yemeye karar verdi. Etin etrafında dolandı dolandı. Ama kokusundan dolayı midesi bulanmıştı. Yemekten vaz geçti. Son gün Beth’de tikler oluşmaya başladı. Saçlarında ve boynunda bir şey olduğunu sanıyordu ve gitmesi için boynuna ve başına vurup duruyordu. Akşama doğru Beth kameraya “Özür dilerim Jack. Ne yaptıysam özür dilerim. Lütfen çıkmaya izin ver.” dedi. Kurtlarla dolmuş ve sineklerin yumurta bıraktığı eti eline aldı. Artık kokusunu alamıyordu. Açtı ve bundan başka bir şey hissetmiyordu. Eti büyük bir iştahla yemeye başladı. Hayatında hiç et yemeyen kız çiğ ve bozulmuş bir eti kemiğe kadar sıyırmıştı.



Cd bitince Jack, hiçbir şey söylemesine fırsat vermeden Steven’ı öldürdü. JAck’ın aklında tek bir şey vardı: kendi korkusuyla başa çıkabilmek. Geceleri onu uyutmayan kabusları def edebilmek. Jack Steven’i bodruma Beth’i kapattığı yere sürükledi. Kapıyı açtı ve Steven’i Beth’in önüne bırakıp kanlına bir bıçak sapladı. Kapıyı kapatırken “Bakalım açlık sana daha neler yaptıracak?” dedi.



Arkasını dönüp giderken yüzü gülüyordu. Artık yıllar süren kabusların biteceğinden emindi. Çünkü kendi korkusu dinlediği tüm hikayelerden daha üstündü ve bunun üstüne gitmenin aptallık olacağını düşünüyordu. Ne de olsa başkalarını korkularıyla yüzleştirmek, kendi korkusunu alt etmenin en güvenli yoluydu. Jackson Grace sonunda huzur bulabilecekti.



Huzur Up_arrow Huzur Down_arrow
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Huzur
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Kemikler Şehri :: Rpg'ye Başlangıç :: Güç seviyesi-
Buraya geçin: